2005 Yaz Çağırgan
Sevgili Çağırgan Dostları,
Sizinle bu yaz Çağırgan'lı bir kaç arkadaşla yaşadığımız mutluluğu paylaşmak istiyorum; nedeni de özellikle Çağırganlı gençlerin de katılımıyla bu mutluluğu önümüzdeki yaz dönemlerinde sürdürmek. Bu yaz, 07-09 Ağustos günleri, Çağırgan'da kültür ve doğa içerikli üç ayrı çevre gezisi(hiking and trekking) yaptık. 07 Ağustos Pazar günkü geziye benimle beraber İlyas Tekkoyun (eski Çağırgan Muhtarı), Yard. Doç.Dr. Mehmet Tekkoyun (Pamukkale Üniversitesi), Felsefe Öğretmeni Mehmet Ali Umunç (Çay Lisesi, Afyon), Mehmet Bey’in iki küçük oğlu Musa Emcet ve Süleyman Ferhan, ve Çatmalı'dan Ali İhsan (Denizli'de mali müşavir) katıldı. Öğleden sonra saat 14:00 gibi başlayan bu gezimizi yakın çevreye yaptık (Gavur İni, Hasıllık'tan Dambelen Hacı Musa Yurdu, Bucak, Küçük Çöğürlü, Obruk, tekrar Küçük Çöğürlü yoluyla Dambelen Kuyu Kaklık ve Ahır Kaklık, Küçük Taş Gediği ve Hasıllık'tan dönüş) ve gezimiz saat 19:00 gibi tamamlandı. Gezi boyunca, gerek halk kültüründen gerek tarihten ne biliyorsak paylaştık; doğanın yapısında ve görünümünde geçmişe ait izler aradık. Öncelikle, Fatih mahallesi'nin hemen yanıbaşındaki "Gavur İniéni inceledik; 3500-4000 yıl önceki eski Karyalılar döneminden kalma bir kaya mezarı mıydı? Yoksa, halk inanışına göre, yine o dönemlerden kalma bir "gözetleme" yeri mi idi? Bunlar, bir arkeoloğun yanıtlayacağı sorular. Bizi en çok etkileyen ise, bu mağaranın henüz yeni oyulmuş gibi görünmesi: keski izleri çok açık bir şekilde belli. Kimbilir ne kadar zaman aldı bu mağarayı oymak? Öte yandan, yoğun aramalarımıza rağmen yine eski çağlardan kalma ve bir kaya mezarı görünümünde olduğunu bildiğimiz Bucak'taki diğer "Gavur İnini bulamadık çünkü Dambelen’in koruma altına alınmış olması sonucu çalılar (pıynar ağaçları) o kadar gür ve boylu olmuşlar ki mağarın yerini bir türlü tespit edemedik. Çalılar arasında bir açıklıkta biraz dinlendik ve, sırt çantalarımızda getirdiğimiz kumanyaları İlyas Muhtar'ın termostan sunduğu nefis çayla değerlendirdikten sonra, gezimize devam ettik; Obruk'un jeolojik oluşumuna bir kez daha hayran kaldık. Sonra, Küçük Çöğürlü yoluyla tekrar Dambelen'e tırmandık ve orada kaklıkları bulduk. Mağaralar gibi, kaklıkların da tarihi Karyalılar dönemine (M.Ö. 2000-2500) kadar uzanabilir. Ancak, define arayıcılarının, derin kazılar yaparak Ahır Kaklık'ın çevresini talan etmiş olduklarını gördük -- doğaya cahilce verilen zarar! Küçük Taş Gediği'ndeki kayalarda eski çağlara ait bazı izleri inceledik. Sonuçta, çok zevkli ve zaman sınırlarımızı geçmişin derinliklerine götüren bir gezi oldu.
Sizinle bu yaz Çağırgan'lı bir kaç arkadaşla yaşadığımız mutluluğu paylaşmak istiyorum; nedeni de özellikle Çağırganlı gençlerin de katılımıyla bu mutluluğu önümüzdeki yaz dönemlerinde sürdürmek. Bu yaz, 07-09 Ağustos günleri, Çağırgan'da kültür ve doğa içerikli üç ayrı çevre gezisi(hiking and trekking) yaptık. 07 Ağustos Pazar günkü geziye benimle beraber İlyas Tekkoyun (eski Çağırgan Muhtarı), Yard. Doç.Dr. Mehmet Tekkoyun (Pamukkale Üniversitesi), Felsefe Öğretmeni Mehmet Ali Umunç (Çay Lisesi, Afyon), Mehmet Bey’in iki küçük oğlu Musa Emcet ve Süleyman Ferhan, ve Çatmalı'dan Ali İhsan (Denizli'de mali müşavir) katıldı. Öğleden sonra saat 14:00 gibi başlayan bu gezimizi yakın çevreye yaptık (Gavur İni, Hasıllık'tan Dambelen Hacı Musa Yurdu, Bucak, Küçük Çöğürlü, Obruk, tekrar Küçük Çöğürlü yoluyla Dambelen Kuyu Kaklık ve Ahır Kaklık, Küçük Taş Gediği ve Hasıllık'tan dönüş) ve gezimiz saat 19:00 gibi tamamlandı. Gezi boyunca, gerek halk kültüründen gerek tarihten ne biliyorsak paylaştık; doğanın yapısında ve görünümünde geçmişe ait izler aradık. Öncelikle, Fatih mahallesi'nin hemen yanıbaşındaki "Gavur İniéni inceledik; 3500-4000 yıl önceki eski Karyalılar döneminden kalma bir kaya mezarı mıydı? Yoksa, halk inanışına göre, yine o dönemlerden kalma bir "gözetleme" yeri mi idi? Bunlar, bir arkeoloğun yanıtlayacağı sorular. Bizi en çok etkileyen ise, bu mağaranın henüz yeni oyulmuş gibi görünmesi: keski izleri çok açık bir şekilde belli. Kimbilir ne kadar zaman aldı bu mağarayı oymak? Öte yandan, yoğun aramalarımıza rağmen yine eski çağlardan kalma ve bir kaya mezarı görünümünde olduğunu bildiğimiz Bucak'taki diğer "Gavur İnini bulamadık çünkü Dambelen’in koruma altına alınmış olması sonucu çalılar (pıynar ağaçları) o kadar gür ve boylu olmuşlar ki mağarın yerini bir türlü tespit edemedik. Çalılar arasında bir açıklıkta biraz dinlendik ve, sırt çantalarımızda getirdiğimiz kumanyaları İlyas Muhtar'ın termostan sunduğu nefis çayla değerlendirdikten sonra, gezimize devam ettik; Obruk'un jeolojik oluşumuna bir kez daha hayran kaldık. Sonra, Küçük Çöğürlü yoluyla tekrar Dambelen'e tırmandık ve orada kaklıkları bulduk. Mağaralar gibi, kaklıkların da tarihi Karyalılar dönemine (M.Ö. 2000-2500) kadar uzanabilir. Ancak, define arayıcılarının, derin kazılar yaparak Ahır Kaklık'ın çevresini talan etmiş olduklarını gördük -- doğaya cahilce verilen zarar! Küçük Taş Gediği'ndeki kayalarda eski çağlara ait bazı izleri inceledik. Sonuçta, çok zevkli ve zaman sınırlarımızı geçmişin derinliklerine götüren bir gezi oldu.
İkinci gezimiz, 08 Ağustos Pazartesi günü sabah saat 08:30’da Park Kahvesi’nde buluşmakla başladı. Bu gezimize, İlyas Muhtar, Ali Öğretmen, Din Görevlisi Fatih Tekkoyun, küçükler Musa Emcet ve Süleyman Ferhan ile ben katıldık; grubumuzun diğer üyeleri, Çağırgan’dan ayrıldıkları için katılamadılar. Bu gezimizin kapsamı oldukça genişti: Göz Taşı, Eğrek Arkası (yeni orman yolu), Hacı Emin Obruğu, Çullu Göl, Velioğlu Yurdu, Eğrek’in arka (batı) yüzü, Eğrek Taşı, Ambar Deresi, Eğrek Dibi, ve Cevizli Kahve’de son. Gezimiz boyunca hem doğanın güzelliklerini seyrettik hem de geçmişten kalan izleri aradık. Öncelikle, Eğrek Arkası’nda yapılmış olan ağaçlandırmaya hayran olduk; orada yepyeni bir orman oluşuyor ve hem bu bölgeye hem mevcut diğer ormanlarımıza elbirliği ile sahip çıkmalıyız; ormanlarımızı ve doğal çevremizi her türlü tahribata ve felakete karşı korumalıyız. Doğa sevgisini, çevre bilincini ve korumacılığı canlı tutmak için bilgisizce zarar verici davranışlarda bulunan insanlarımızı aydınlatmalıyız, eğitmeliyiz. Geçmişte, Eğrek Arkası ve Çullu Dağ, odunculuk, “kırgı” kesimi, kaçak kereste temini ve tarla açma nedenleriyle çok tahrip olduğu için, doğal dengenin bozulmuş olduğu açıkça görülüyor; çevrede ne kuş ne de tavşan, tilki, kurt vs. gibi yaban hayvanları vardı. Son zamanlarda yaban domuzlarının türediğinden söz ediliyorsa da pek izlerini göremedik. Ipıssız bir çevrenin içinde bulduk kendimizi. İnşallah, ileride ormanlar oluştuğu ve canlandığı zaman, kaybolan doğal denge de yağmurları ve yaban hayatı ile geri gelir.
Bu gezimizde, Hacı Emin Obruğu, Çullu Göl ve Eğrek Taşı, mola verdiğimiz yerlerdi. Çok güzel sohbetlerimiz oldu; düşüncelerimizi, duygularımızı ve geçmişten bildiklerimizi birbirimize aktardık. Eğrek Arkası’nın ve Çullu Dağ’ın derelerinde ve sırtlarında çadır kurmuş ve sürülerini otlatmış eski çobanları anımsadık, ancak bugün artık onlar yok. Belki onların sesleri, türküleri, anıları hala o derelerde ve sırtlarda yaşıyor. İşte bu duygular içinde geçmişi hüzünle andık. Sonuçta, çok zevkli, öğretici ve biraz da yorucu bir gezi idi. Cevizli Kahve’ye geldiğimizde saatlerimiz 18:30’u gösteriyordu ve Eğrek Dağı’nın gölgesi giderek uzuyordu.
Son gezimizi, 09 Ağustos Salı günü yaptık; bu sefer ekibimize Durmuş Ali Şibe de katıldı. Bu gezimiz de oldukça kapsamlıydı. Sabah 08:30’da Park Kahvesi’nde buluştuktan sonra yollara düştük. Gezimizin güzergahı şöyleydi: Hüseyin Beyler, Bozuk Bağ, Çağırgan Gözü, Kelebekli Pınar, Ören, Yayla Belen, Ali’nin Pınarı (“Kirazlı Çeşme”), Sapa Dere, tekrar Çağırgan Gözü, Arap Yaylası, Aktaş Yolu, Göz Taşı, ve Park Kahvesi’nde son. Bu gezimizin zevki çok daha farklı idi; Çağırgan Gözü’nden sonra çam ormanları ile kaplı bir çevreye daldık. Yukarı Kelebekli Pınar’ın başında mola verdik ve çamların gölgesinde dinlendik. Durmuş Ali’nin sipsi ile çaldığı türkülere eşlik ettik ve Yayla Belen’in zirvesinde Harmandalı zeybeğini oynadık. Ali’nin Pınarı’nın başında iki kaplumbağa ile karşılaştık. Daha sonra Sapa Deresi’nin su kaynağını da görerek dönüş yolumuza çıktık. Bu gezimizde, en hüzünlü görünüm, Çağırgan Gözü’nün terkedilmiş ve ıssız hali idi; burası, anımsadığıma göre, 1970’lere gelinceye kadar, bahçeleri, akan arkları, yazlıkçıları ve hareketliliği ile canlı bir mekandı. Çağırgan Gözü’nün suyu Çağırgan’a akıtıldıktan sonra, o canlı yaşam sona ermiş. Bu gün, bahçeler tamamen sönmüş, ağaçlar susuzluktan kurumuş veya cılızlaşmış, evler yıkılmış, ve Çağırgan Gözü tamamen sessizliğe bürünmüş. Burada yazlarını geçiren o Çağırganlılardan bu gün pek kimse yok artık. İnsan, geçmişe dönüp eski Çağırgan Gözü’nü anımsayınca, gerçekten hüzünleniyor ve kaybolan bir tarihi görüyor.
Bu üç gezi, bize çok şey öğretti. Bilmediğimiz ve görmediğimiz bir çevre hazinesini keşfettik ve Çağırgan ile gönül bağımız daha da güçlendi. Şurası bir gerçektir ki Batı Torosların en uc bölgesine dahil olan Çağırgan çevresindeki dağlar ve yükseltiler, ormanları ve doğal güzellikleri ile ideal bir yürüyüş ortamını oluşturmaktadır. Geçmişin izlerini taşıyan ve arkeolojik zenginliği olan bu çevreyi, çeşitli yazılı ve sözlü kaynaklardan yararlanarak keşfetmemiz ve iyice tanımamız için önümüzdeki yıllarda gezilerimizi sürdürmemiz gerekir. Özellikle Çağırgan’lı gençlere, bu çevreye ve onun güzelliklerine sahip çıkarak bu tür geziler düzenlemelerini ve fırsat bulurlarsa bizim gezilerimize katılmalarını öneririm. Zaman içinde kuşaklar değiştikçe, pek çok değerler unutuluyor, ihmal ediliyor ve bunun sonucu olarak yerel kültürümüz giderek kimliğini kaybediyor. İşte bu kaybolmayı önlemek ve beldemizin özgün kültür değerlerini koruyabilmek için öncelikle çevremizi iyi tanımalıyız ve onu korumalıyız.
En iyi dileklerimle,
Himmet Umunç (Prof.Dr.)
![]() Kır Obruk |
![]() Kır Obruk |
![]() Ahır Kaklık |
![]() Kuyu Kaklık |
![]() Himmet Umunç ve yürüyüş ekibi |
![]() Himmet Umunç ve yürüyüş ekibi |
![]() Himmet Umunç ve yürüyüş ekibi |
![]() Barz Ovası |
![]() Eyrek Arkası |
![]() Himmet Umunç ve yürüyüş ekibi |
![]() Çağırgan Genel Görünüm |
![]() |